Yüzlere çizilen TARİH!

“İnsan tarihini unutursa, kendine  YABANCILAŞIR”

Bu sözü hep duyardım. “Tarihe Yabancı olmak”, “Kültürüne Yabancı olmak”, “Yabancılaşmak”..

Tam olarak ne ifade ediyordu?

Bunun cevabını tam olarak bilmediğimi , Kamerun’un  Maroua kentine bağlı Girvidig bölgesine gidinceye kadar anlamamışım meğerse. Benim için Afrika’da    en önemli derslerden bir tanesini aldım o gün.

2011 yılı Mayıs  ayı idi. Bir su kuyusu açılışı için gitmiştik.  Köy halkı toplanmış  bizleri karşılamışlardı. Büyük bir kalabalık vardı o gün.  Su kuyusu açılışı deyip hemen küçümsemeyin bence.  “Su Medeniyettir” sözü Afrika’da kendini buluyor.  Köy halkı çoğu zaman   yaklaşık 3 km yakınlarda, başka bir yerleşim yerindeki su kuyusundan ihtiyaçlarını gideriyorlardı.   Onun için SU HERŞEYdi.

Bizi oldukça kalabalık bir topluluk karşıladı ve açılış programına geçtik. Ama  yardımcım Abdusselam Kalaki , köyün sultanının çok yaşlı olduğunu  ve  açılışa gelemediğini söyledi. Dualarla , Fatihalarla su kuyusunun açılışı yapıldı. Ben yardımcım Abdusselam Kalaki’ ye  sultanı da ziyaret etmemizin iyi olacağını söyledim. Köyün ileri gelenlerinden bir kaçı ile , sultanın evine doğru yol aldık.   Kimi toprak evler arasından , meraklı bakışlar arasında  sultanın  evine doğru ilerledik.  Yolda küçük sevimli bir çocuğa rastladım.  Kapı aralığından  bana bakıyordu. Bakışlarından , meraklı  olduğu kadar korku içinde olduğu da her hali ile    belli idi. Sevmek için  küçük bir hamle yapsam da   olmadı.  Kaçmasını  garipsememiştim. Ancak  kaçarken  feryat etmesi , işin doğrusu beni de ürkütmüştü.  O küçük çocuğun neden bu kadar korktuğunu ve korkusunun  arka planında ” BEYAZ ADAM” olduğunu sultanın yanında acı bir  gerçek ile öğrenecektim. Belli ki çocukta o hikayelerle   büyüyor.

Bizimle gelen köyün ileri gelenlerinden  yaşları  baya  ilerlemiş olanların yüzünde  bazı çizikler dikkatimi çekmişti. Bu çizikler öyle bir halde ki , ya bir kaza sonucu oluşmuş yara izi , ya da özellikle  yüze  yapılmış yaraların izleri idi. Ancak sultanın evine yaklaştıkça , karşılaştığım yaşlı insanların sayısı artmaya  ve  doğal olarak  yüzü çizik  olan insanlarında sayısı artmaya başladı.

Meraklandım.. Bu yaşlı insanların yüzündeki , yaralardan kalma  gibi görünen çizikler neydi?

Sultanın evine nihayet varmıştık.

Eve vardığımız da,  diğer toprak Afrika evlerinden   biraz daha gösterişli bir toprak eve girdik. Avluda   genç   bir delikanlı bizi karşıladı. Ardından  sultanın yanına  aldılar. Küçük bir köyün sultanıydı . Ama  ritüeller ve uygulamalar diğer büyük sultanlıkların ki ile neredeyse aynı idi.

İçeri girdiğimde , sultanla selamlaştık. İlk dikkatimi çeken şey ise , sultanın da yüzünün çiziklerle dolu olması idi.  Ne yalan söyleyim, garip bir ürperti ve korku almıştı aslında içimi.

Oda biraz karanlık  olsa da , içeriye sızan loş bir güneş ışığı birbirimizi görmemize yetiyordu.

Sultan, açılış törenine gelemediği için  bize  özürlerini  iletti önce. Yaşının ilerlemiş olması ve yürümekte zorlanmasından dolayı açılışa gelememişti. Ama  bütün görevlendirmeleri ve organizasyonu yapmıştı.

Sonra konuşmaya başladık. Sohbetimiz güzel ilerliyordu.

Ama benim aklım, sultanın  ve köyün yaşlılarının yüzündeki çiziklerdeydi.

Hepsi birden  yüzlerinden yaralanmış olamazlardı. Yada topluca bir işkence mi görmüşlerdi?

Acaba geçmişte  neler yaşamışlardı. Bu izler neyin eseri idi?

Bunun bir anlamı olmalıydı. Ama ne?

Öğrenmeliydim. Ama nasıl?

Direk sorsam saygısızlık kabul edilebilir miydi?

Zira , Afrika toplumu ritüellerine oldukça sadıktır ve hiç anlayamadığınız bir noktada  bu ritüellere hakaret anlamı çıkartabiliyorlardı.

Ama ben  tüm cesaretimi topladım ve yardımcım Abdüsselam’a Lütfen sorar mısın ? Sultanın ve   diğerlerinin yüzündeki bu çizikler ne anlam ifade ediyor ?”

Abdüsselam hiç düşünmeden bana dönerek ” Murat Bey o çizikler kabile işaretidir. Kabileler önceden yüzlerine bu tür şekiller yaparak , yada çizerek , hangi kabileden olduklarını belli ederlerdi. Yani folklorik bir  durum” dedi.

Bende ” Abdüsselam bu konuyu sultana sorar mısın ondan duymak istiyorum” dedim.

Abdüsselam  dediğim gibi soruyu sorduğunda ise sultanın  önce yüz hatları keskinleşti, sonra  sakinliğinin yerini ise biraz kızgınlık ve  tepki hali  aldı. Sultan önce  hiç beklemediğim bir şekilde Abdüsselam’ a tepki gösterdi. Konuşması sırasında  yüzündeki çizikler ,  aynı tavrı gibi daha sert bir hal almıştı. Sonra   Abdüsselam bazı cevaplar verdi. Ve bu cevaplardan sonra  sultan anlatmaya başladı .Ama anlattıkça   tepkisinin yerini hüzün  ve masumiyet kapladı.  Konuşması bitince ,  Abdüsselam biraz mahcup ve birazda utangaç bir vücut dili ile bana sultanın söylediklerini tercüme etmeye başladı.

“Murat Bey .. Bana sorduğunuz soruyu kendisine ilettiğimde,  Sultan bana “Sen  soru sorulduğun da  bana sormadan,  bunlar kabile işaretidir. diye  yanıt verdin değil mi?”  diyerek sert bir tepki vermiş.

Abdusselam ” Ama öyle değil mi” deyince  sultanın tepkisi biraz daha artmış ve ” İşte hepiniz gittiğiniz okullarda bile kendi tarihinizi ve kültürünüzü değil Fransızların size öğrettiği yabancı  bir  tarih ve yabancı bir kültür  öğreniyorsunuz”  demiş.

Ve anlatmaya devam etmiş ..” Biz Afrika’da zor şartlar  altında  mücadele veriyoruz.  İklim şartları ile mücadele ediyoruz, yoklukla başa çıkmaya çalışıyoruz.  Ama  vahşi değiliz. Niçin durduk  yere  yüzümüze   çizikler atalım? Neden durduk yere kendimizi yaralayalım? Bir kabile üyesinin  belli olması için , vücudunda niçin  derin yaralar olsun?

Anlatayım.. Anlatayım da, sende gittiğin her yerde tüm Kamerunlulara anlat ve tarihinizi , dedelerinizden öğrenin.” demiş.

Konuşmanın bir noktasında sultanın hiddetlendiğini anladığım kadar , bir noktasında da ne kadar  duygusallaştığını  gözlemlemiştim. İşte sanırım burası da tam o noktaydı.

Sultan ” Biz küçük yaşta iken , buralarda  insan tacirleri gezerdi. Bunlar  kimi zaman ” beyaz adam” , kimi zaman ” kendi insanımız” olurdu.  Genç,  yakışıklı , güçlü , kuvvetli delikanlıları yada kızları seçerler, daha çocuk yaştayken götürürlerdi.  Bu durum öyle çok eskilerde olmazdı sadece. Yakın bir zamana kadar, 1960 lara kadar bu böyle devam ederdi. Seçilip götürülen çocuklardan bir daha  haber alınamazdı. Sadece onlar hakkında , çeşitli  hikayeler anlatılırdı. Ama bu efsane ve hikayelerin  hepsi çok korkutucu idi.

İşte bu yüzden  annelerimiz ve babalarımız , zaman içerisinde  yüzümüze bazı çizikler  atmaya başladılar.  Öyle ki, gelen insan tacirleri özellikle yüzünde çizik  olan çocukları almazlardı.  Çünkü onlara yakışıklı fiziği düzgün gençler lazımdı.  O gençler köle pazarında iyi fiyat ediyordu. Vücudu yara bere içinde olan çocuğu kim alırdı ki?

Bu yöntem  anne ve babalarımızın  o zaman bizleri almasınlar diye  buldukları bir çözümdü.

Size okullarda öğretildiği gibi  ” kabile işareti asla değil”. 

Sizlere  okullarda öğretildiği gibi  asla  “folklorik birşey değil.”

Bu kabileden bir çok çocuk bugünde okullarda okuyor. Onların niçin yüzleri çizilmiyor? Onlar bu kabileden değiller mi ?  Onların yüzleri çizilmiyor , çünkü bugün buna ihtiyaç yok..” diyerek bizleri hayretler içinde bırakıyor.

Ve sohbetin sonunda Abdusselam’ a bir öğüt veriyor..” Tarihinizi yabancılardan  öğrenirseniz , YABANCILAŞIRSINIZ. İşte o zaman insan tacirleri  gerçek amaçlarına ulaşmış olurlar. Ve sizleri köle pazarında satmalarına gerek kalmaz. Zaten onların kölesi olmuşsunuzdur. “..

Bu köye bir su  kuyusu açılışı için gelmiştik. Ancak  derin düşünceler içerisinde   ayrılmıştık.

Tarihe YABANCILAŞMAK… Ve bize folklorik özellikler  ve kültürel özellikler diye öğretilen her şeyin aslında perde arkasında bir hikayesi , bir derinliği olduğu gerçeği.

Aynı burada gördüğüm YÜZLERE ÇİZİLEN TARİH gibi.

3 thoughts on “Yüzlere çizilen TARİH!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

RSS
Follow by Email
Sohbeti Başlat
Bana buradan ulaşabilirsiniz.
Merhaba

Ben Murat Yılmaz. Afrika ile ilgili merak ettiğiniz sorularınızı bana iletebilirsiniz. Size en kısa sürede cevap vereceğim.

*Saat farkını unutmayın. :)